UZMANIMIZA
WHATSAPP’TAN ULAŞIN

İLETİŞİM FORMUNU
DOLDURUN

UZMANIMIZLA
İLETİŞİME GEÇİN

Web sitemizdeki deneyiminizi iyileştirmek için çerezleri kullanmaktayız.

Türkiye’de Organik Tarımın Sürdürülebilirlik Açısından Değerlendirilmesi

 

Linked

Gizem Atan

-

Profili görüntüle

Türkiye’de Organik Tarımın Sürdürülebilirlik Açısından Değerlendirilmesi

Sürdürülebilir Tarım

Sürdürülebilir tarım, uzun dönemde doğal kaynakların korunması yanında çevreye zarar vermeyen tarımsal teknolojilerin kullanıldığı bir tarımsal yapının oluşturulmasıdır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de, bir yandan sentetik üretim girdileri denetimsizce kullanılırken, bir yandan da işleme teknik ve teknolojilerinin oluşturdukları olumsuz sonuçlar düşünülmeden yoğun (konvansiyonel ya da entansif) tarımsal üretim yapılmaktadır. Günümüzde bu uygulamalar doğal dengenin bozulmasına olan etkileri ve besin zinciri yoluyla insanın yanı sıra tüm canlılara ulaşabilen yaşam tehlikesi yaratma özelliği ile artık sanayi ya da kentsel kirlilikler kadar dikkati çekmeye başlamıştır. Bu nedenle de sürdürülebilir tarımda, henüz doğallığını kaybetmemiş tekniklerin kullanılması bir gereklilik haline gelmiştir. Burada, ilaç, sentetik gübre gibi doğal olmayan girdilerin kullanılmasından kaçınılarak kalite, sağlık ve çevresel standartlarla buluşan ‘’Organik Tarım’’ teknikleri anahtar rol oynamaktadır. Bu doğrultuda öncelikle organik tarım tanımı ve tarihçesini incelemek önemlidir. (Turhan, 2005)

Organik Tarım

Organik tarım (ekolojik tarım); bozulan ekolojik dengeyi yeniden tesis etmek, mevcut ekosistemi korumak ve geliştirmek için yapılan bir üretim sistemidir. Doğal dengeyi korumaya yönelik teknikler içeren çevre ile dost bir üretim şekli ile ürün kalitesini düşük girdilerle artırmak ana amaçtır.

Organik tarımda üretimin her aşamasında kontrollü ve sertifikalı bir üretim biçimi izlenmesi, ulusal ve uluslararası düzeyde hukuki düzenlemeler içermesi, bu üretim biçiminin önemini artırmaktadır. Organik tarımın amaçları aşağıda belirtilmiştir.
- Bütün canlılar için özellikle de insanlar için güvenli ve sağlıklı her türlü kullanım maddeleri elde etmek.
- Gelecek nesillerimizin devamını ve sağlığını korumak.
- Doğal kaynakları toprak, su, hava, bitki ve diğer kıt kıymetleri geliştirerek ve kalitelerini yükselterek muhafaza etmek.
- Başta toprak olmak üzere her türlü canlı erozyonunu (aşırı taşınmasını ve kaybolmasını) önlemek.
- Her türlü su ve enerji tasarrufunu sağlamak.
- Organik tarıma uygun projelere sağlanan desteklerle çiftçileri bulundukları yerden hayata devam ettirmek, göçü ve yok olmalarını önlemek. (Başalma, 2022)
- Organik tarım programları ve uygulamalarının yaygınlaştırılarak bu amaçla geliştirilen ve uygulanan üretim teknolojilerinin eğitim ve yayma projelerini geliştirmek.
- Sürdürülebilir tarım için bitki genetik kaynaklarının daha etkin biçimde korunmasına ve kullanılmasına çaba harcamak.
- Tarımda zararlılarla mücadele ve kontrol yöntemlerini daha çevre dostu bir yapıya kavuşturmak.

Özellikle 1980'li yıllardan sonra tüketicilerin artan talebiyle aile tarımı konumundan çıkıp ticari bir boyut kazanan organik tarım, başta ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere birçok ülkede uygulanmaya başlamıştır. Organik tarımın tarihçesi incelendiğinde; 1910 yılında Albert Howard’ın “Tarımsal Vasiyetnamesi” ve 1924 yılında Dr. Rudolf Steiner’in “Biyodinamik Tarım Yöntemi” çalışmaları kapsamında birçok Avrupa ülkesinde bu konuda duyarlı üretici ve tüketicilerin bir araya gelerek ekolojik tarım çalışmalarına başladığı görülmektedir. 1970’li yıllara kadar devam eden çalışmalar 1972 yılında Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu’nun (IFOAM/International Federation of Organic Agriculture Movement) kurulmasıyla uluslararası nitelik kazanmıştır. Üç kıtadan beş kurucu organizasyon tarafından oluşturulan IFOAM tüm dünyadaki ekolojik tarım hareketlerini bir çatı altında toplamayı, hareketin gelişimini sağlıklı bir şekilde yönlendirmeyi, gerekli standartlar ve yönetmelikler hazırlamayı, tüm gelişmeleri üyelerine ve tüm ilgili sektörlere aktarmayı amaçlamaktadır.

Organik tarım Türkiye’de 1985 yılında sadece ihracata yönelik talepler doğrultusunda 8 ürün çeşidi ile başlamıştır. 2002 yılında; 150 ürün çeşidinde, 12.428 üretici ile 89.827 hektarda (doğal toplama alanları dahil), 310.125 ton olarak gerçekleşen organik üretim miktarı, 2020 yılında; 235 ürün çeşidinde, 52.590 üretici ile 382.665 hektar alanda (doğal toplama alanları dâhil), 1.631.943 ton’a ulaşmıştır. 2021 yılında ise; 267 ürün çeşidinde, 48.244 üretici ile 351.919 hektar alanda (doğal toplama alanları dâhil), 1.590.086 ton’dur. Türkiye’de toplam tarımsal alan içerisinde organik tarım yapılan alan; 2020 yılı verilerine göre %1,6 seviyelerinde bir paya sahip bulunmaktadır. Dünya genelinde 2019 yılı verilerine göre toplam tarım alanının %1,6’sında organik tarım yapılmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde ise toplam tarım alanının %9,2’sinde organik tarım yapılmaktadır. 2020 yılında organik hayvansal üretimde, büyükbaş hayvan sayısı 7.888 adet, küçükbaş hayvan sayısı 2.454 adet, kanatlı hayvan sayısı 1.120.000 adettir. 2021 yılında ise; büyükbaş hayvan sayısı 8.109 adet, küçükbaş hayvan sayısı 2.004 adet, kanatlı hayvan sayısı 801.000 adettir. (Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 2019)

Grafik 1: ORGANİK TARIM ALANLARININ TOPLAM TARIM ALANLARI İÇERİSİNDEKİ ORANI (%) (Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 2019)


Grafik 2: ORGANİK HAYVANCILIK VERİLERİ (Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 2019)

Dünyada özellikle son yıllarda tarım alanlarını ve su kaynaklarını arttırma çabalarında gittikçe zorlukla karşılaşılmaktadır. Toprak erozyonu ve hava kirliliği gibi çevresel etkiler de dünyadaki tarım alanlarının artışını yavaşlatmış, hatta durma noktasına getirmiştir. Ciddi derecede erozyona uğramış toprakların ekilememesi, hatta bina ve fabrika gibi tarım dışı alanlarda kullanılması her yıl milyonlarca hektar tarım arazisinin kaybolmasına neden olmaktadır. Brezilya, İsrail gibi bazı ülkeler, verimlilik yönünden yoksun toprakları ıslah ederek yeni tarım alanları oluştururken; Türkiye, Çin gibi bazı ülkeler ise 1. sınıf tarım alanlarını başka kullanım alanlarına dönüştürmektedir. Tüm bunların sonucu olarak da gerek ülkemizde gerekse dünyada kişi başına düşen tarım alanı miktarı azalma eğilimine girmektedir. Sürdürülebilir tarım uygulamalarında biyolojik mücadele başta olmak üzere, kimyasal mücadeleye alternatif yöntemler ve entegre mücadele sistemleri yer almaktadır. Entegre mücadele insan sağlığı, çevre ve doğal dengeyi dikkate alan sürdürülebilir bir mücadele sistemidir. (Turhan, 2005)

Dolayısıyla organik tarım ile sürdürülebilir tarım ortak bakış akışı ve amaçlara sahip olmaları nedeniyle iç içe yer almakta olup organik tarım tekniklerindeki verimliliğin düşük olması, iş gücü ihtiyacının fazla olması, uygun arazi yapılarının kısıtlı olması gibi nedenlerle sürdürülebilir tarım anlayışını karşılamakta zorlanmaktadır. Giderek artan dünya nüfusu ve azalan tarım girdileri göz önüne alındığında sürdürülebilir tarım için sadece organik tarım ile yola devam etmek yetersiz bir kaynak olacaktır. Bu anlamda dünya, organik tarım tekniklerini geliştirerek gelecek nesillere sürdürülebilir tarım kaynakları yaratmak için çaba sarf etmek zorundadır.

Unutulmamalıdır ki, ‘’ Milli Ekonominin Temeli Ziraattir.’’

Kaynakça
Bakanlığı, Ç. v. (2019). Organik Tarım Alanları ve Üretim Miktarları. Ankara.
Başalma, P. D. (2022). Organik Tarım İlkeleri.
Turhan, Ş. (2005). Tarımda Sürdürülebilirlik ve Organik Tarım. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakülte.

Linked

Gizem Atan

-

Profili görüntüle