Bu yazıda Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin mevcut durumunu ve geleceğe yönelik bakış açılarını, yeni AB Dönem Başkanlığı ve Türkiye’ye etkileri, AB’nin önceliklerini (Yeşil Anlaşma, Dijital Strateji vb.) ve ARGE, inovasyon gibi alanlarda işbirliklerinden bahsedilmektedir. Pek çok soruya değinilen oturumda başlıklardan bazıları;
COVID19’un Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği üzerindeki etkileri ne olabilir? Yeni normalin, katılım müzakereleri, Gümrük Birliği modernizasyonu ve Vize Serbestisi Diyalogu konularındaki muhtemel yansımaları nelerdir?
- COVID19, tarım ve sağlık gibi bazı sektörlerin stratejik öneminin altını çizdi. Bu bağlamda Türkiye ve AB için fırsatlar neler? Hangi alanlarda keşfedilmemiş fırsatlar mevcut?
- Türkiye ve AB, 18 Mart Mutabakatını yeniden gözden geçirecek mi?
- Yeni dönem AB Başkanlığının göç konusundaki rolü ne olacak? Türkiye-AB ilişkilerinde ve göç anlaşmasında nasıl yansımaları olacak?
- AB’deki milliyetçi bölünmeler için bir çözüm olacak mı? AB yakın gelecekte daha güçlü bir birlik olarak ortaya çıkarsa, küresel güç boşluğunu doldurmak ister mi? Türkiye bu çerçevede nerede yer bulabilir?
Uluslararası sistemin son zamanlarda mütemadiyen içinde olduğu değişikliği tek bir kelimeyle özetleyecek olursak o da belirsizlik. Bu belirsizlik ülkelerin daha çok kısa vadeli çözümlere öncelik verilmesine neden olurken öte yandan, TR-AB ilişkilerine de olumlu yansımaktadır: zira, pandeminin en kötü günlerinde Avrupa’ya yaptığımız yardımlar bunun en net göstergelerinden biridir.
Pandemi sürecinde ve devamında hiçbir şey eskisi gibi olmayacağından mevcut Gümrük Birliği’nin modernize edilmesinin en azından rahatlatıcı bir etki yaratabileceğinden bahsedilmektedir. Mesela bu global krizde tarımın önemi daha çok ortaya çıkmışken, mevcut Gümrük Birliği’nin tüm tarım ürünlerini kapsamadığı da görülmüştür. Ne de olsa Türkiye bir tarım ülkesidir ve ciddi bir potansiyele sahip olduğu düşünülmektedir. Bu noktada her fırsatta olduğu gibi Türkiye’nin lojistik açıdan konumunun lojistik tedarik zincirindeki kilit nokta olma özelliği yeniden vurgulanmaktadır. Aday ülke konumundaki Türkiye’nin sağlık hizmetinde çizdiği profilin de mutlaka göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Almanya özelinde konuşacak olursak bu süreçteki önceliklerinin AB ekonomisini onarmanın ve Üye Devletler arasındaki dayanışmayı güçlendirmek olduğunu ifade etti. Bu yeni normalde idealin elbette Türkiye ve AB için daha iyi şartlarda bir normal olması. Türkiye ve diğer Avrupa ülkelerinde de hüküm süren tek taraflılık yerini yeniden çok taraflılığa bırakmalı. Zira bu durumun devam etmesi, ülkelerin birbirine giderek daha az güvenmesi demek ki, bu da hiçbir koşulda iyiye işaret olmaz. Salgın sonrası dönemde Rusya ve Çin tek ülke politikası ile daha iddialı hareketleri karşısında AB kendi içinde bir bütün olarak hareket etmesi gerektiği vurgulanırken, bununla birlikte üye devletlerin karşı eylemlerini de görmek mümkün. Salgının etkileri dalga dalga görüleceği için düzensiz göç sadece spesifik ülkelerden değil, pek çok koldan yüzünü göstermesi beklenmektedir.
Salgın, Schengen gibi kendi içinde özgürlüğü olan bölgelerin bile hareket kabiliyetin kısıtladığı için insanların güvenli bir şekilde seyahat edebilmeleri ve salgın ile mücadele konusunda izlemesi gereken kısıtlamaların farkında olmaları sağlanmalıdır.
AB Türkiye Delegasyon Başkanı Christian Berger ise, Türkiye’nin sahip olduğu genç ve teknoloji ağırlıklı işgücü altyapısı sayesinde, teknoloji ve dönüşüm merkezi olarak hizmet verebileceğini ifade etmektedir. Gümrük Birliği’nin modernizasyonunun bir an önce gerçekleşmesi gerektiğinin bir kez daha altı çizilmektedir.