DANIŞMANLARIMIZA ULAŞIN

WHATSAPP'TAN ULAŞIN

TELEFON İLE ULAŞIN

E-MAIL İLE ULAŞIN

Kişiler ve Kurumlar için Sürdürülebillir bir Ekonomi Düzeni

Sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir kalkınma kavramları son on yılda küresel bağlamda önemini arttırmaya ve insan ile çevre arasındaki her türlü ilişkiyi temellendirmeye başlamıştır. Birleşmiş Milletler öncülüğünde hızlı bir evrim geçirerek akademik bir çerçeveye oturtulan bu iki kavram bir yandan devletlerin politikalarını etkilemeye başlamış diğer yandan ulusal ve uluslararası ticaret ve iş dünyasının dinamiklerini şekillendirme eğilimine girmiştir. Uluslararası ilişkiler sistemine 50 yıldan fazla bir süre önce giren sürdürülebilirlik anlayışı, zaman içerisinde farklı teorik bakış açılarına ve çeşitlendirilmiş uygulamalara sahip yeni aktörlerin sisteme girişine sebebiyet verirken hızlı küresel sanayileşme sürecinin de çevre ve insan lehine dönüştürülmesinin alt yapısını hazırlamıştır.

Sürdürülebilirlik ve Bilim Diplomasisi

Sürdürülebilirlik fikrinin ortaya çıkışı, bilim diplomasisi kavramının uluslararası ilişkiler literatürüne girişiyle anlamlı hale gelmiştir. Genel itibarıyla ulus-devletleri merkeze alarak devletlerarası ilişkileri ve devletlerin dış politika süreçlerini inceleyen bir sosyal bilim dalı olan uluslararası ilişkiler disiplini, tarihi süreç içerisinde farklı aktörler ve bu aktörlerin kullandıkları enstrümanların diplomatik süreçlere dâhil olmasıyla farklı ve yeni boyutlarla değerlendirilmeye başlanmıştır. Son dönemde, ticaret ve iş hayatının insan merkezli tanımlanmaya başlanması, teknolojik gelişmelerin hızlı bir seyir izlemesi ve çevre bilincinin önemli ölçüde artması, bu konuların devletlerarası ilişkileri ve dış politika süreçlerini ciddi biçimde etkileyecek şekilde ön plana çıkmasına sebep olmuştur. Özellikle Birleşmiş Milletler’in 2015 yılında açıkladığı Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA’lar) devletler ve dış politika süreçlerinin yanı sıra, çokuluslu şirketler ve ulusal ekonomik aktörlerin faaliyetlerini de şekillendirmektedir.

İki dünya savaşı sonrasında, sürekli siyasi ve askeri gerginlik içerisindeki Soğuk Savaş koşullarından bunalan toplumlar, barış, çevre bilinci, bilinçli tüketim, insan hakları gibi idealleri ön plana çıkararak iktidarları etkileme yoluna gitmiştir. Özellikle 1960’larda tüm dünyada esen sosyokültürel değişim rüzgârı ve bilimsel gelişmeler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden inşasını tamamlayan Avrupa’nın yaşadığı muazzam ekonomik büyüme ve neticesindeki sanayileşme hamlelerine yönelik toplumsal tepkilere dönüşmüştür. Bu tepkilerin siyasi iktidarı en ciddi şekilde etkilediği ülkelerden biri olan İsveç’te akademisyen ve öğrencilerin başını çektiği toplumsal uyanış bir yandan da çevre bilincinin yükselerek İsveç diplomasisi üzerinde baskı oluşturduğu önemli bir hareket haline gelmiştir.

Bilim Diplomasisi olarak adlandırılan ve Soğuk Savaş sonrası ivme kazanan dış politika etkileme sürecinin ilk nüvesi olarak kabul edebileceğimiz bu hareketin İsveçli siyaset insanları üzerindeki baskısının netice vermesiyle İsveçli diplomatlar, BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi’ne (ECOSOC) insan ile çevre etkileşimi konusunda bir konferans yapılması teklifi sunmuştur. Teklife istinaden BM Genel Kurulu’nun 1969 yılındaki 2398 sayılı kararı, 1972 yılında İsveç’in başkenti Stokholm’de bir BM Çevre Konferansı düzenlenmesi iradesini kayıt altına almıştır. Stokholm Konferansı adıyla Haziran 1972’de düzenlenen bu toplantıda Nairobi/Kenya merkezli BM Çevre Programı (UNEP) kurularak çevre konusu ile ilgili uluslararası çalışmaların kurumsallaşması sağlanmıştır. Toplantının düzenlenme sürecindeki siyasi tartışmaların yanı sıra, 26 prensipten oluşan Stokholm Beyannamesi, apartheid ve sömürgecilik politikalarının kınanması, kitle imha silahlarının ortadan kaldırılması gibi siyasi konulara vurgu yapmıştır. Toplanma amacına uygun olarak ise; doğal kaynakların korunması, yenilenebilir kaynaklar, vahşi yaşam, kirlilik, kalkınma, gelişmekte olan ülkelere destek, çevre yönetimi ve nüfus politikaları ilk kez bu kadar geniş kapsamda ele alınmıştır.

Gezegenin Sınırlarına Varmadan Önce Son Çıkış

Bu konferansın hemen öncesinde Mart 1972’de, Roma merkezli bir uluslararası sivil toplum kuruluşu olan Roma Kulübü’nün yayınladığı “Büyümenin Sınırları” başlıklı rapor; nüfus artışı, sanayileşme, kirlilik, gıda üretimi ve kaynakların tüketimindeki trendlerin aynı seviyede seyretmesi halinde dünya gezegeni üzerindeki büyüme sınırlarına önümüzdeki yüz yıl içerisinde ulaşılmış olacağını, bu trendlerde gerçekçi ve tatmin edici değişiklikler yapılmadığı takdirde nüfus ve sanayi kapasitesinde ani ve kontrol edilemeyen bir düşüş yaşanacağını, bu trendlerin değiştirilerek gelecek için sürdürülebilir bir ekolojik ve ekonomik istikrar oluşturmanın mümkün olduğunu vurgulamıştır.

Daimi olma yeteneğini ifade eden sürdürülebilirlik, 1970’lerdeki bu değişim rüzgârı dâhilinde kalkınma kavramı ile birlikte anılmaya başlanmıştır. Sanayi ve üretim çevrelerince genel olarak tepkiyle karşılanan, zaman zaman da ciddiyetsiz bir şekilde dalga konusu haline getirilen bu ilk farkındalık BM çevrelerinde ciddiyetle ele alınarak üzerinde çalışılmaya devam edilmiştir. BM’nin bir alt komisyonu olarak kurulan ve daha sonra Brundtland Komisyonu olarak adlandırılan Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun Ekim 1987’de yayınladığı “Ortak Geleceğimiz” adlı rapor, Stokholm ruhunu tekrar canlandırmış ve ilk kez sürdürülebilir kalkınma kavramının tanımını yapmıştır. Komisyon’un başkanı olan eski Norveç Başbakanı Gro Harlem Brundtland’ın adıyla anılan rapor sürdürülebilir kalkınmayı, “gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanması becerisinden taviz vermeden bugünün ihtiyaçlarını karşılayan kalkınma” olarak tanımlamıştır.

Soğuk Savaş Sonrası Küresel Sürdürülebilir Kalkınma

Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle bir ivme kazanan insan ve çevre etkileşimi merkezli uluslararası faaliyetler, dünyanın iklim dengesini değiştirmekte olan küresel ısınmaya dikkat çekmek suretiyle, ekonomi, toplum ve çevre boyutlarını temel alarak devam etmiştir.

Uzun bir süre devamı gerçekleştirilemeyen Stokholm Konferansı’ndan sonra, 1992’de Brezilya’nın Rio de Janeiro şehrinde düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı, 178 BM üyesi tarafından onaylanan Gündem 21, hükümetlere 21. yüzyılı hedef göstererek bağlayıcı olmayan bir eylem planı sunmuştur. Bu eylem planı, hükümetlerin yerel, ulusal ve küresel çerçevede oluşturacakları strateji doğrultusunda 2000 yılına kadar sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılmasını uluslararası siyasetin gündemine getirmiştir. BM’nin New York’taki Genel Merkezi’nde Eylül 2000’de gerçekleştirilen Binyıl (Milenyum) Zirvesi’nde, üye ülkelerin oybirliği ile sekiz madde halinde uygulamaya konan ve 2015 yılına kadar aşırı yoksulluğun azaltılmasını hedefleyen Binyıl Kalkınma Amaçları (BKA), yeni yüzyılda çok daha kararlı bir sürdürülebilirlik yönetimi yapılacağını işaret etmiştir.

Nitekim 2002’de Johannesburg’da düzenlenen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi ve 2012’de yine Rio’da düzenlenen BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı ile hükümetler üzerinde baskı yaratacak lobi faaliyetleri arttırılmış ve Eylül 2015’te gerçekleştirilen BM Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacını (SKA) ifade eden “Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi” kabul edilmiştir. Kabul edilen bu SKA’lar ile gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere, yoksulluğun ve diğer insan mahrumiyetlerinin sona erdirilmesi için iklim değişikliğini gözetmek ve okyanus ile ormanlarımızı korumak suretiyle küresel bir işbirliği için acil eylem çağrısı yapılmıştır.

BM öncülüğünde yürütülen tüm bu süreçler, hükümetlerin ulusal sanayileşme ve ekonomik gelişimlerini sürdürülebilirlik çerçevesinde gerçekleştirmelerini teminen uluslararası antlaşmalar ile de kayıt altına alınmıştır. 1997 tarihli Kyoto Protokolü ile 2016 yılında imzalanan Paris Anlaşması ile uluslararası sistemin hemen hemen tüm aktörleri sürdürülebilir bir dünya için sorumluluk alarak sistemli çalışmalar yürütme sözü vermiştir. Hükümetlerin ulusal ve küresel bağlamda alacağı önlemler ile sanayi ve ticaret şirketlerine de SKA’ları destekleyecek şekilde sorumluluk yüklenmiştir.

BM Küresel İlkeler Sözleşmesi ve Sürdürülebilir Ekonomi

Sürdürülebilirliğin hükümetlerin iç ve dış siyaset belirleme sürecine girmesiyle konu hakkındaki çalışmalar daha da özelleştirilmeye başlanmıştır. Sadece sürdürülebilir bir kalkınma değil, sürdürülebilir ekonomi, sürdürülebilir finans ve sürdürülebilir iş gücü gibi sanayi ve üretim sürecinin bileşenlerinin de sağlıklı ve sürdürülebilir şekilde gelişmesi amaç edinmiştir.

Bu çerçevede, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Ocak 1999’daki Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşmada sözünü ettiği ve küresel piyasalardaki işleyişin insan tarafını vurgulayan küresel ilkeler Temmuz 2000’de BM Genel Merkezi’nde yapılan açıklama ile resmiyete dökülmüştür. BM Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Compact) olarak anılan ve uluslararası alanda kabul görmüş evrensel beyannamelerden yola çıkarak hazırlanan belge; insan hakları, işçi hakları, çevre ve yolsuzlukla mücadele konularında oluşturulan 10 ilkeyi içermektedir.

Üzerinde yaşadığımız gezegenin yaşanabilirliğini devam ettirecek kişisel ve kurumsal bir kalkınma kültürü geliştirebilmek ve sürdürülebilir bir üretim sürecini hayata geçirebilmek amacıyla şirketleri sorumlu uygulamalar ortaya koymaya yönlendiren BMKİS, bağlayıcı olmamakla birlikte yenilikçi, gelişimci, çevre ve doğaya saygılı bir iş düzenini işaret etmektedir.

BM’nin 17 adet SKA’larını destekleyecek şekilde çalışmalarını sürdüren BMKİ’ye sadece şirketler değil iş dünyası, sivil toplum kuruluşları, iş dünyası dernekleri, üniversiteler ve şehirler de taraf olabilmektedir. Mayıs 2022 itibarıyla 162 ülkede 16.000’in üzerinde şirketin taraf olduğu BMKİ 70’in üzerinde ülkede yerel ağları üzerinden faaliyetlerini sürdürmektedir. BMKİ, 2002 yılından beri faaliyetlerini sürdürdüğü Türkiye’de 2013 yılında bir platforma dönüşmüş olup Türkiye Sekreteryası, Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) tarafından yürütülmektedir.

İlginizi Çekebilecek Diğer Makalelerimiz

Etki Analizi

Makaleyi Okumak İçin Tıklayınız

Şirketlerin Hibe ve Teşvik Alması: Ekonomik Kalkınmada Önemi

Makaleyi Okumak İçin Tıklayınız

İnternet Tehditleri Nedir?

Makaleyi Okumak İçin Tıklayınız

Bağımsız Denetim

Makaleyi Okumak İçin Tıklayınız